Etek giyen erkekler, viski ve bir canavar… Herhalde çoğu kişinin aklına İskoçya’yı bu üç kelime ile getirmek mümkün. Ama tabii ki her yerde olduğu gibi İskoçya bu 3 kelimeden fazlası.

İskoçya aslında şu anda bütçesine önem veren gezginlerin gideceği yerlerden biri değil, ki bu gezginlerin içerisinde ben de varım.

Ama kız kardeşiniz dünyanın sayılı okullarından biri olan Glasgow Üniversitesi’nden ve klinik farmakoloji gibi bir yüksek lisanstan onurla mezun oluyorsa, arkama bakmam uçarım, modu ile maaile yola koyulduk.

İngiltere ve İskoçya için vize

Emin olun bu konuya hiç girmek istemiyorum ama sizin de tecrübeniz olsun diye anlatmak istedim.

İngiltere vize alması en zor yerlerden biri olarak tanıtılıyor. Hele şu anda Brexit arifesinde olan ülke, bu konuyu iyice zorlaştırmaya çalışıyor.

Babam ve ben de ilk önce soğuğa ve yağmura kalmadan İskoçya’yı gezip daha sonra mezuniyete kısa bir yolculuk yaparız diyerekten Nisan ayında 2 yıllık vizeye başvurduk.

Şimdi kendinize soruyor olabilirsiniz, napmış bunlar yav diye ama maalesef İngiltere size en kısa 6 ay vize veriyor, biraz daha uzun kalmak istiyorsanız 6 aydan bir kat daha uzun süre 2 yıl. Yani sorun bizde değil, İngiltere’nin bu garip sisteminde.

Vize başvurusu oldukça rutin aslında. Hükümetin özel açtığı internet sitesinde herkesin anlayacağı, yani İngilizce bilen herkesin anlayacağı, bir şekilde yazmışlar.

Bundan sonraki olaylar ise baya garipti.

Paskalya yumurtası gibi sürpriz

2 hafta sonra vizeniz hazır mesajı geldiğinde normal bir şekilde gittim ve zarfı açtığımda ret cevaplarını gördüm.

İçeri girip konuşmak istedim, çünkü neredeyse 10 yıldır yurt dışına gidip geliyoruz ve bunun nedenini öğrenmek istedim. Ama maalesef, vizenize ret cevabı geldiğinde ret hakkınız yok.

Ret cevaplarının nedenini gördüğümde ise iyice sinirlendim. Çünkü, vize başvurumuzu kontrol eden kişi, rakamları karıştırmış, virgülleri yanlış yere koymuş hatta emekli olan babamı çalışan olarak belirtmişti.

Ret cevabının arkasında, daha sonra başvurduğumuz vize şirketinin tabiri ile, paskalya tatiline çıkmaya çalışan ve işi birbirine girdiren bir bürokrat olduğunu öğrenince konsoloslukla konuşmak istedim ama cevap aynıydı: Ret hakkınız yok.

İkinci Başvuru

İkinci başvuruda bir turizm şirketi yardımı ile ve oldukça yasal bir mektupla yaptık. Bu sefer sorun olmadı ama tabii ki, ama düşündüğümüz maliyetler biraz daha artmış oldu ve biz de ziyaretimizi Kasım’ın son haftasına ertelemiş olduk.


Reklam

Glasgow’da kalacak yer

10 gün ve 2 kişiden fazla bir tatile çıkıyorsanız, otel odası hem sürekli dışarıda yemek hem de daha fazla eşya taşıyacağınız için yükünüz de artıyor. Bu yüzden buradaki masrafları da göze alarak, bir apartman dairesi kiralamak daha mantıklıydı.

Biz de Glasgow’da sürekli kalacağımız için Kelvingrove Müzesi’nin hemen önünde bir BnBbuddy dairesi bulduk. Daire oldukça güzeldi ve tüm ihtiyaçlarımıza cevap verdi, en azından kahvaltı ülkesinden gelenler olarak kendimize uygun kahvaltı yapmış olduk.

Çamaşır makinesi olduğundan çamaşırlarımızı da yıkama şansı oldu ve böylelikle daha az eşya taşımış olduk. Ulaşım konusunda Uber’e güvendik, zira Glasgow’da otobüs fiyatları biraz pahalı. Hatta 4 kişi çıktığınız bir yolculuğa Uber ile daha az para harcıyorsunuz. Ama tek kişilik ulaşımlar için otobüs ve özellikle tren oldukça iyi bir seçenek.

Loch Lomond, Loch Ness turu

Glasgow’da yapılacaklar için daha sonra başka bir içerik hazırlayacağım. Şimdi ise benim de en çok heyecanlandığım Loch Ness turunu ele alalım.

Bu turu bir kaç hafta önceden ayarladık ama iki tur şirketi arasında kaldık.

Bunlardan birisi Timberbush, diğeri ise Rabbie’s. Biz Rabbie’si tercih ettik ama ikisinin de çok büyük farkı yok. Geziye gelenlere bağlı olarak otobüsün büyüklüğü değişiyor. Otobüste şoförünüz yolculuk ve bölge hakkında bilgiler de vermekte.

Bizim yolculuğumuzda Bob oldukça cana yakındı, kendi hayatından da örnekler vererek ilk önce Glasgow’un tarihine girdi. Daha sonra biraz yoldan çıktı diyelim.

Cesur Yürek Yalan!

Bob, William Wallace’ın son olarak tutulduğu Robroystone’un yanından geçerken Cesur Yürek’i ne kadar çok sevse de tarihi yanlışlıklarından bahsetmeye başladı ve bu yaklaşık bir 25 dk kadar sürdü.

Hak vermek lazım film gerçekten saçma sapan hatalarla dolu. Burada bu yanlışlara göz atabilirsiniz.

Özellikle İskoçya’yı asıl birleştiren İskoçların Kralı lakabına sahip Robert the Bruce’un ihanet ediyor gibi gösterilmesi, İskoçlar için küfür anlamına geliyor. Biraz müzelerin gezdikten sonra zaten Robert the Bruce’un önemini anlıyorsunuz.

Film dışında Wallace gerçekten ülkesi için savaşmış bir kahraman, belki en baştaki nedenleri vatanseverlikten olmayabilir ama daha sonra bu davayı sonuna kadar savunmuş bir isim.

Loch Lomond

Bob Cesur Yüreği anlata anlata biz ilk durağımız olan Loch Lomond’un hemen yanında bir kafeye gelmiştik. Loch bu arada İskoçların dili olan Gaelic’de göl anlamına geliyor.

Gölün ekosistemi koruma altına alınmış durumda çünkü Britanya adası’nda bulunan nadir tatlı su göllerinden biri. Buz Devri sırasında neredeyse tüm İskoçya buzullarla kaplıymış ve burada oluşan çoğu gölde bu buzulların erimesi ile oluşmuş.

Hava biraz soğuk olmasına rağmen, güneş ve göl içimizi ısıttı oradayken, ya da kafeden aldığımız kahve de olabilir. Büyük ihtimal kahveydi, evet… 😛

Glen Coe vadisinin Üç Kızkardeşı

Buradan sonra ikinci durağımız Orchy Köprüsün’deki müthiş manzara oldu. Üç Kızkardeş Dağları’na giden yolda bulunan bu müthiş alan aslında kısa bir süre önce orman yangınları ile büyük bir zarar görmüş.

Ama alandaki toprak sahipleri hem kereste üretimi hem de alanın yeniden yeşillendirilmesi için yerel yetkililere kiralamışlar. Böylelikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa bölgede yeniden bir ağaçlanma başlamış.

Gelir elde edilen kereste ağaçlarından sonra bölgedeki yerel ağaçların da yavaş yavaş geri getirilmesi kararlaştırılmış. Bölgede ağaçlar hep bölge bölge çünkü toprakta asidite oranı oldukça yüksek ve bazı bölgelerde ağaçlar yetişemeyebiliyor. Ama buna rağmen ciddi bir çalışma var.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Çevreci Geek (@cevrecigeek)’in paylaştığı bir gönderi ()

Sonra ise asıl durağımız olan Bidean nam Bian ya da Glen Coe vadisinin Üç Kızkardeşi Dağlarına geldik. 1,100 metrelik yüksekliği ile Gearr Aonach, Aonach Dubh ve Beinn Fhada dağları özellikle MacDonald klanının hayvanlarının sakladığı yer olarak geçiyor.

Bu bilgiyi ve yalaşık bir yarım saatlik MacDonald klanı hikayesini gene Bob’dan dinledik. Gene biraz fazla uzun olmuş olabilir ama Bob’a bu konuda da  hak vermek lazım, klan gerçekten çok zor zamanlardan geçmiş.


Reklam

Loch Ness

Gelelim Loch Ness’e. Kardeşim daha önceki turunda gölün bir ucundaki kasabada zaman geçirmiş. Ama bizim turumuz göl yolculuğu ile devam etti.

Göl yolculuğu için küçük bir bota biniyorsunuz ama botun her tarafı cam olduğundan ve Urquhart Kalesi tarafından geri döndüğü için eşit derecede gölü görebiliyorsunuz.

Camlar sayesinde o soğukta da dışarı çıkmanıza gerek kalmıyor, zira biz donup geri içeri girdik.

Gölün suyu oldukça ilginç, tabanında turba kömürü bulunduğundan gölün suyu oldukça koyu ve görüş 5 metreden sonra kayboluyor.

Canavar?

Canavar meselesine gelince; teknik olarak buz çağından sonra eriyen buzlar ve göldeki planktonlar sayesinde balina tarzı bir canlının Loch Ness’de büyümesi mümkün.

Şaşırmayın, İskoç hükümeti bunu gerçekten açıklıyor. Hatta gölde bir çok araştırma yapılmış ama en son yapılan yüksek teknolojili sonar aramalardan sonra, böyle bir canlının olmadığı kesin olarak açıklanmış.

Yani oraya gidene kadar canavara neden inanıyor insanlar diye düşünüyorsunuz. Ama sis, sürekli yağmur ve gölün karanlık yapısı ile bu efsanelerin nereden çıktığını anlamak mümkün.

Yalnız bir olay oldukça komik. Canavar efsaneleri yaklaşık 15. yüzyıldan beridir var. Hatta misyoner katolik rahipler Nessie’yi kullanarak propoganda bile yapmışlar.

Bob’un dediğine göre burada 1969 yılında Sherlock Holmes fimi çeken ekip, Loch Ness caavarı hikayesini kullanıyor. Ama ekip iki tane canavar maketi getirdikten sonra burada birini unutuyor. Bazı görüntüler bu canavardan ortaya çıkmış, demedi demeyin.

Gitmek lazım mı?

Bir doğa severseniz kesinlikle… İskoçya’nın özellikle bu mekanların olduğu Highlands’in kendine özgü bitki örtüsü gerçekten müthiş.

Yol boyunca kafam pencereye yapışık dolaştım. Tur da oldukça güzeldi ama tüm gününüzü burada geçireceğinizi bilerek bu yolculuğa çıkın. 

Loch Ness biraz hayal kırıklığı yarattı diyebilirim, göl çok güzel ama etrafındaki kasabayı gezmedikten sonra bir anlamı yok maalesef ve biz de o kasabayı gezemedik.

Bu yolculuğun ilk yazısı oldu, umarım beğenmişsinizdir. Bundan sonra Oban ile Edinburgh ve Glasgow’u ele alan birer içerik daha hazırlayacağım.

İskoçya Gezisi hakkındaki diğer yazılara buradan ulaşabilirsiniz

2 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.