İskoçya Gezisi: Glasgow Rehberi Bölüm 2 – Kelvingrove, yürüme turu ve şehirde yaşam

Kısa bir aradan sonra İskoçya Gezisi rehberi, son bölümü ile sizlerle. Umarım sizler için okuması eğlenceli ve bilgilendirici bir rehber olmuştur.


Kelvingrove Müzesi

Glasgow’un beni en çok etkileyen yerlerinden birini bilerek en sona bıraktım. 1901 yılında açılan bu müze 22 adet galeriden oluşan bir dev.

Bu 22 galeri içerisinde Glasgow’un tarihinden Dali’nin eserleri gibi sürrealist eserlere, Antik Mısır’dan canlı biyolojisi kadar geniş bir listeden 8 binin üzerinde eser barındırıyor. Ve tabii ki buraya da giriş ücretsiz.

Yani görsel öğrenme yeteneği güçlü birinin, buraya kafasında herhangi bir soru ile gelip, cevapsız çıkması neredeyse mümkün değil. Bu arada sorularınızı sorabileceğiniz küratörlerde müzenin içerisinde çalışmakta.

Geçtiğimiz yıl neredeyse 1,5 milyon kişinin ziyaret ettiği 117 yaşındaki bu müze, İkinci Dünya Savaşı gazilerinden de biri. Yakınlarına düşen bir bomba 20 ton ağırlığında camın kırılmasına yol açmış, neyse ki buradaki eserler daha önceden güvenli bir yere alınmış.

[gdgallery_gallery id_gallery=”2″]

Neyse ki, bina çok büyük başka bir zarar görmemiş, ama 2003 yılında 3 yıllık bir restorasyon süreci geçirmiş. Ama bir yeri sabit kalmış o da devasa borulu org.

Bu borulu org müze kurulduğundan beridir burada, yani o da 117 yaşında. Bu org olmadan müzenin ruhsuz kalacağını düşünen müze yetkilileri, her gün saat 13:00’da yaklaşık yarım saatlik resital sunuyor.

Bu resital müzenin konser alanı olarak da kullanılabilen, yaklaşık 3 bin kişiyi içine alabilecek kapasitedeki, iç avlusunda gerçekleşiyor.

Bu yüzden Kelvingrove Müzesi, Glasgow’da iseniz kesinlikle görmeniz gereken yerlerden biri ama şimdiden uyarayım, benim gibi detaycı iseniz buranın bir günde biteceğine inanmayın 😊


Reklam

Yürüyerek Glasgow Turu

En sonunda Glasgow’a tam gün ayırabildiğimiz, ve neredeyse hiçbirimizin hasta olmadığı bir günde, sabahtan başlayarak kendimiz yürüyerek bir Glasgow Turu yapalım dedik.

Glasgow Katedrali

İlk durağımız Glasgow Kathedrali oldu. Modern şehrin burada kurulmasına sebep veren bu kilise gerçekten ilginç bir tarihten geçmiş.

Katedral 1560 reformu ile Katolik ayinlerinin yasaklanmasına rağmen, ayakta kalabilmiş kiliselerden biri ve 13. yüzyılda inşa edilip 15. yüzyılda tam şeklini alan bu katedral hala aktif bir şekilde kullanılmakta.

[gdgallery_gallery id_gallery=”3″]

Bununla beraber içindeki 400 yıllık İncil, Robert the Bruce’un kral ilan edildiği nokta ve onlarca tarihi eserle turistler için de ilgi çeken eserlere sahip.

Nekropolis

Katedralin etrafında din ile ilgili başka müzeler de bulmak mümkün ama bizim bir sonraki durağımız 1830’da Glasgow Katedrali’nin yanına kurulmuş olan Nekropolis oldu.

Burada 80 binden fazla kişi, bazılarının tasarımları harika ve Glasgow’un neredeyse en yüksek noktalarından birinde bulunan mezarlarda bulunuyor.

Aynı zamanda ünlü yazarlar, devlet adamları, Kore Savaşı da dahil savaşlarda şehit olanların mezarları da burada bulunmakta.

Belki biraz kasvetli bir gezinti olabilir ama benim önerim burayı kaçırmamanız yönünde.

Sokaklar ve Glasgow’da Yaşam

Glasgow’un özellikle şehir merkezi daha önceki değişimler ile beraber etkinliklerin, pazarların düzenleneceği, turistlerin ve alışveriş sevenlerin yürüyebileceği şekilde tasarlanmış.

O yüzden yolda ezilme tehlikesi geçirmeden, Katedral bölgesinden şehir merkezine yaklaşık 20 dakikada yürüyebiliyorsunuz. Yolda ise oldukça ilginç binalar görmeniz mümkün.

Özellikle duvarlara çizili murallar şehri ayrı bir güzelleştiriyor.

[gdgallery_gallery id_gallery=”4″]

Glasgow’da yaşam ise toplu taşımanın biraz pahalı olmasının yanı sıra oldukça uygun. Bunun arkasında şehrin ağırlıklı olarak öğrenci şehri olmasının da büyük bir payı var tabii ki.

Bu yüzden hem pahalı ve turistik hem de daha uygun ve öğrenci işi yemek, bar, alışveriş noktaları bulmak mümkün.

Şehirde yeşil alanlar oldukça fazla ve insanlar buraları bolca ziyaret ediyor. Benim en sevdiğim şeylerden biri de yaşça ilerlemiş bireylerin de aktif bir şekilde müzeleri, parkları gezmesi oldu.

Hatta müzelerde bulunan küratörler bazı akşamlar sanat eserlerini anlattığı etkinlikler düzenlemekte.

Kısaca belirtmek gerekirse, şehirde aktif ve katılımcı bir yaşam var. Nüfus olarak da neredeyse her ülkeden insanı görmek mümkün.

Kısa Kısa

Diğer yazılarda değinmediğim ama sizinde sorduğunuz vazı sorular geldi onları burada kısa kısa ele alayım:

  • Haggis: Koyunun akciğeri, kalbi ve böbreğinin kıyma haline gelip, midesinin içinde pişirildiği bir yemek bu. Yani düşünmesi biraz kötü ama tadıçok da kötü değil, hatta baharatları ile Türk yemeklerine en yakın şeylerden biri diyebilirim.
  • Viski: Bu gerçekten biraz benim boyumu aşan bir konu ama şunu diyebilirim; buradaki viski çeşitlerini görünce bir an başınız dönüyor. Bir kaç viski türü denedim ama bence damak tadına göre değişebilecek seçenekler bolca mevcut.
  • Asgari Ücret: Yaklaşık 1500 pound civarı (₺’ye çevirmeyin 😅) Yani kira konusunda tam emin değilim ama yemekleri düşününce, asgari ücretin o kadar da kötü olmadığı kesin. Marketler bir İsveç kadar pahalı değil, ama oranında asgari ücreti yeterli idi tabi.
  • Erkekler nasıl? : Sanırım gelen en komik soru buydu, evlenerek oturma izni mümkün bu arada o yüzden soruldu 😊 Yani ben alıcı değilim, o gözle bakmadım o yüzden ama gene de değmez gibi 😂

Gidilir mi?

Gelelim yazının sonuna, Glasgow’a gidilir mi? Yani evet, müzeleri ve parkları gerçekten çok güzel şehrin. Aynı zamanda aktif bir gece kültürü de var, benim gibi pub kültürü sevenlerdenseniz burası sanki Edinburgh’a göre daha iyi.

Rehberlere gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederim, umarım yakında farklı yerler hakkında da benzer rehberler hazırlama şansı bulurum.

Rehberin diğer parçaları için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.